yeteri kadar büyümedin’’

‘’büyüdüğünde kendi kararlarını verirsin’’

‘’bebek gibi davranmayı kes’’

‘’annen olmayım o zaman ben senin/annen olmam bak

‘’seni doğuracağıma taş doğursaydım’’

‘’(hadi beni geç!) amca kızar bak (dipnot: oradaki ‘amca’ kim? Ve çocuğunuzun üzerinde neden kızma hakkı var?)

 

Yetişkincilik’ kısaca ‘yetişkinlerin çocuklar üzerinde sahip oldukları güç’tür… 
Bu inanış genellikle; ‘çocukları kendilerine has mizaçları, düşünceleri, inanışları, ilgileri olan küçük insanlar olarak görmek dolayısıyla da temel insan haklarına onların da sahip olduğunu doğası gereği kabul etmek yerine; ‘çocukları sahip oldukları bir ürünmüş gibi’ görmesine dayalı; yetişkinlere has bir inanıştır. Genellikle de ‘genç insanlara/çocuklara/ergen bireylere yönelik önyargıyı ve sistemik ayrımcılığı beraberinde getirir. Hâlbuki onların ‘minyatür’ olması yetişkinlerle benzer haklara sahip olmadıkları ya da yetişkinlerden daha az değerli oldukları anlamına gelmez

 

Çocuklar yetişkinlerin aksesuarı değildir… Çocuklar yetişkinler kendilerini daha rahat; huzurlu, değerli ya da ‘tamamlanmış’ hissetsinler diye var olmazlar. Evliliğinizi kurtarmak gibi ulvi bir amaçları da yoktur. Bir başkasının sizin üzerinizdeki istismarını ya da depresyonunuzu ya da mutluluğunuzu değiştirmekle yükümlü/sorumlu değillerdir. Toplumsal olarak sizi ‘çocuk sahibi olamayan ya da bunu tercih etmemiş olan insanlardan’ ayrı bir sınıfa koyacak ve size statü sağlayacak (‘erkek adamın erkek çocuğu olur’ gibi) araç değillerdir. Bu şekilde görülmediğinde, algılanmadığında otomatik olarak düşünceler-duygular-tutumlar ve davranışlar da değişmekte; sizi ‘komşunun çocuğu falanca sınavda birinci gelmiş, filancanın çocuğu annesinin bir dediğini iki etmiyor’ mecralarına sürüklemektedir… Kendi çocuğunuzun bireysel beceri ve yeteneklerine odaklanmaktan ziyade; başka bir aile tarafından yetiştirilen çocuğun başarılarını siz farkında olmasanız bile odaklanmanıza sebep olabilmektedir.

 

Herkes (her çocuk) fiziksel olarak spora meyilli, akademik olarak çok başarılı, olaylar karşısında sükunetli….vs. olmayabilir. Çocuklarınız sizinle aynı ilgi ve zevklere sahip olmak, sizin yaptıklarınızı yapmak, sizinle aynı yönelime sahip olmak, sizin gibi ya da ‘sizin beklediğiniz gibi’ tepkiler vermek durumunda değil. O an istediğiniz bir şeyi yapmadığı için ‘9 ay boyunca karnınızda taşıdığınızı’ ya da karne notları düşük geldiğinde ‘okula döktüğünüz onlarca parayı/bunun için hafta sonları bile çalıştığınızı’ hatırlatmanız muhtemelen bir çözüm yaratmayacak; sadece çocuğunuzu incitecek, zedeleyecektir…

 

 

İstismar ‘anne-baba’ tarafından geldiğinde bunu mantığa bürümeniz de çocuğunuzun ‘istismarı’ yanlış anlamlandırmasına sebep olacaktır. Fiziksel, psikolojik, cinsel, duygusal, spiritüel ve dinsel, agresif ya da pasif-agresif herhangi bir istismar -ebeveynler yapsa bile (!)- rasyonalize edilmemeli, mantığa bürünmemelidir (‘annenin/babanın vurduğu yerde gül biter’ , ‘sen benim s.çtığım b.ksun’ , dün b.ktun bugün koktun’… gibi benim günlük hayatta etrafta sıklıkla duyduğum ve sizlerin de muhtemelen kullandığı/ya da duyduğu kelime öbekleri…)

 

Çocuğunuza eğitim verirken ‘spesifik olarak size yönelik bir tutumdan ziyade (ben senin annenim/babanım, sus)’ genel olarak insanlara(!!)- başkalarına nasıl saygı duyması gerektiğini, nasıl empati yapması gerektiğini, nasıl nazik olması gerektiğini (insanların ünvanını-sıfatını göz ardı ederek (hımm bak doktor amca kızacak şimdi) ve sadece ‘insan olmalarını’ önemseyerek) ve bunların ‘nedenini’ açıklayarak edindirebilirseniz; ev içerisinde size asla baş kaldırmayan ama dışarda herkesin hakkına kolayca tecavüz edebilen (ya da tam tersi), ya da akranlarına karşı zorbalık yaparken otorite figürlerinin (müdür, öğretmen, aile büyükleri) karşısında süt dökmüş kedi olan bir birey yetiştirmemiş olursunuz…

 

Çocuklarınızı oldukları gibi sevmek’ onların daha sağlıklı yetişmesini sağlamanın yanında, sizi kendi içinizde de dengeye kavuşturabilecek bir unsur aslında… Problem çocuğunuzun ‘yeteri kadar ____(bir şey/sakin, çalışkan…) olmasında değil; yetişkinlerin ‘yeteri kadar’ kutusunu dolduran algı ve beklentileri…

 

Yukarıda yazılanlar ‘nasıl iyi birer ebeveyn olunur’ dan ziyade ‘nasıl başka bir canlıya saygı ve nezaket çerçevesinde yaklaşılır’ ve ‘ bir başka canlının hayatı nasıl yok edilmez’ ile ilgilidir. Bunu anlamak ve anlamlandırmak; en başta çocuğunuzu ‘çocuk’ olarak değil bir ‘insan’ olarak görmenizi sağlayacaktır. Tıpkı kadınları, erkekleri, yaşlıları, ergenleri, engellileri, psikiyatrik bozukluğa sahip olan bireyleri (şizofreni hastaları gibi), etnik kökeni farklı olanları, türban kullanan ya da kullanmayan kadınları, cinsel yönelimi farklı olan bireyleri… ve bunun gibi nicelerini… bu etiketlerinden bağımsız; her şeyden önce ‘insan’ olarak görmek gibi… ve bu eğitim/kazanım çocukluk dönemlerinde aile içerisinde başlar…

 

Psikolog Doktor Gizem Çeviker-Beki

Eskişehir Web Tasarım